Geçtiğimiz günlerde İsrail'i etkisi altına alan tsunami felaketi, bölgedeki siyasi dinamikleri bir kez daha sorgulamaya açtı. Doğa olaylarının insani kayıplarından çok daha fazlasını barındırdığı göz önüne alındığında, bu felaketin ardından Avrupa'nın tepkileri ve eski ABD Başkanı Donald Trump'ın sessizliği dikkatleri üzerine topladı. İki farklı coğrafyanın gündemini belirleyen bu durum, siyasi ilişkilerde yeni bir dönemin fitilini ateşleyebilir.
İsrail'deki tsunami, ülkenin doğu sahillerinde büyük yıkıma yol açtı. Binlerce insan evsiz kaldı, altyapı sistemleri ciddi hasar gördü ve önemli sosyal yapılar adeta yerle bir oldu. Bu trajik durum, sadece İsrail halkını değil, dünya genelindeki yardım kuruluşlarını da harekete geçirdi. Birçok Avrupa ülkesi yardım göndermek için seferber oldu, fakat bu çabaların arkasında yatan sebeplerin çoğu siyasi olduğunu ortaya çıkarıyor.
Felaketin ardından Türkiye ve Yunanistan gibi akraba ülkeler, dayanışma mesajları verirken, Avrupa'nın öne çıkan ülkelerinden Almanya, Fransa ve İtalya gibi devletler de yardım göndermeye başladı. Ancak bu yardımların siyasi yanları ve destek mesajlarının altındaki nedenler, birçok analistin dikkatinden kaçmadı. Avrupa'da meydana gelen bu dayanışma, bir yandan bölgedeki güvenlik endişelerini gündeme getirirken diğer yandan Jim Crow döneminden kalma ayrımcı yaklaşımları hatırlatan bir fotoğraf çiziyor.
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın bu olayla ilgili sessiz kalması ise ayrı bir merak konusu. Trump, infial yaratan olaylar karşısında genellikle bir tweet ya da basın toplantısı yaparak kamuoyunu bilgilendiren bir figür olarak biliniyor. Ancak bu kez, İsrail'de yaşananlar karşısında suskun kalmayı tercih etti. Bu durum, Trump'ın stratejik bir tercih mi yoksa basit bir atlama mı olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Trump’ın sessizliği, aynı zamanda hükümetinin yönetsel yaklaşımını ve dış politika stratejisini yeniden değerlendirme gerekliliğini işaret ediyor.
Öte yandan, Trump’ın destekçileri de bu durumdan etkileniyor. Özellikle Orta Doğu'daki bazı sosyal grupların, Trump’ın tutumuna karşı olarak farklı bir tutum sergilemesi, ABD’nin dış politikası üzerindeki etkilerini de sorgular hale getirdi. Bazı gözlemciler, Trump’ın siyasi geleceğini inşa ettiği adımları atmamasının, Avrupa'daki gelen tepkilerden kaçınmak için stratejik bir karar olduğunu ileri sürüyor. Ancak bu durumu sadece şahsi bir duruş olarak görmek, belli başlı yanlış anlamalara yol açabilir.
Sonuç olarak, yaşanan tsunami felaketi, sadece bir doğal afet olmanın yanı sıra, küresel siyasetteki dengenin nasıl etkilendiği ve hangi çıkarların öne çıktığını da gözler önüne seriyor. Siyasi liderlerin ve ülkelerin tutumları, insani krizlerin derinleşmesiyle birlikte daha da anlam kazanıyor. Her ne kadar doğal afetler ve savaşlar birbirinden farklı olsalar da, ortaya çıkan yardımlara ve tepkilere yön veren unsurlar, siyasi arenanın belirleyicisi olabiliyor. Önümüzdeki günler, hem Avrupa'nın hem de Amerika'nın, bu olaydan nasıl bir ders çıkardığını ve gelecekteki politikalarının bu durumdan ne ölçüde etkileneceğini gösterecek.